Tarih

Nazca Çizgilerinin Sırrı Nedir?

Güney Peru’nun binlerce kilometrelik çöllerinde insanlığın en büyük sırlarından biri uzanıyor. Kusursuz doğrular oluşturan yüzlerce çizgi, üçgenler, dikdörtgenler, yamuklar, sarmallar ve boyu yüz metreyi bulan hayvanlar…

Zaman içinde bu çizgiler hayalgücümüzün sınırlarını zorlamaya başladı, kimisi bu çizgilerin antik yarış pistleri olduğunu iddia etti, kimisine göre gökbilimsel takvimdi, kimisi için de uzaylıların varlığının kanıtı. Peki bu çizgileri kim yaptı ve daha da önemlisi ne anlama geliyorlar?

Eski çağlarda insanın aklın sınırlarını zorlayan boyutlarda titizlik ve sabırla, emek gücüyle yarattığı onlarca eser var günümüze erişmiş olan ama hepsinin ortak bir özelliği var bu eserlerin hepsi 3 boyutlu. Nazca’nın belirsizliği işte bu noktada başlıyor.

Nazcalılar dünyadaki en kurak, yaşanması en zor coğrafyalardan birinde yaklaşık 1000 yıl varlıklarını sürdürebildiler. Onlar için su her şeydi. Zaman içinde sahip oldukları çok az suyu ekinlerine ulaştırmak için gelişmiş sulama sistemleri kurdular ve aynı zamanda tanrılarını memnun etmek için tapınaklar. MS 700’lü yıllara gelindiğinde ise bu insanlardan geriye sadece bu çizgiler kalmıştı. Nazca çevresinde çölün kuru ve rüzgarsız ikliminden dolayı da bu çizimler yapıldıkları zamandan, günümüze kadar da durumlarını koruyabilirlerdi. 

Nazca çizgileriyle ilgili ilk ciddi araştırma, bir Amerikalı tarihçi, Paul Kosok ve Alman asıllı Maria Reiche tarafından 1941’de yapıldı. Kosok ve Reiche, çölün “dünyadaki en büyük astronomik kitabı” olduğu sonucuna ulaşmıştı. Maria Reiche, 1946 yılında Nazca yakınlarındaki San Pablo kasabasına yerleşti ve ölene dek orada yaşadı. Hemen tüm bilimsel kariyerini geogliflere adamıştı. Yine onun sayesinde, Nazca’nın dev şekilleri, UNESCO tarafından “Dünya Mirası” kategorisinde koruma altına alındı. 

Ancak, astronomik takvim fikri, bölgede çok sayıda figür olmasından dolayı zaman içinde geçerliliğini yitirdi. Devamında, çizgi ve figürlerin aslında gruplar oluşturduğu ve farklı zamanlarda Nazcalılar ve başka kültürler tarafından birbirininden bağımsız olarak üretildikleri kabul edildi.

Yıllar boyu Nazca büyük ilgi çekmiş, ve bir çok antropolog, arkeolog, tarihçi, matematikçi, astronom bölgeye gelmiş, deyim uygunsa, her gelen çizgi ve figürlerin anlamı konusunda bir teori üretmiş. Ancak hangi teori doğru olursa olsun, kuşku götürmeyen bir gerçek var ki çizgilerin kusursuzluğu, spirallerin mükemmeliyeti, orantıların tutarlığı, o dönemde Nazca’da gelişmiş bir matematik bilgisine sahip, elit bir grubun olduğu iddiasını doğruluyor.

Ancak, Nazca’nın sırrını popülerleştiren isim 1968 yılında kaleme aldığı “Tanrıların Arabaları”adlı kitabı ile Erich von Däniken oldu. Ona göre, yamuk biçimindeki ana şekiller, basit bir biçimde uzay gemilerinin iniş pistleriydi. Ancak, uzaydan gelen ve gelişmiş bir teknolojiye sahip bu yabancılar, yerel halk tarafından “tanrılar” olarak kabul görmüşlerdi. İşte o nedenle, daha sonra bu gökyüzünden gelen tanrılarla iletişim kurmak için kumun üzerine, büyük çoğunluğu hayvan figürlerinden oluşan dev şekiller çizmişlerdi.

Nazca ile ilgili en tutarlı teori belki de John Reinhard tarafından üretildi. Onun, dağ – su – üretkenlik teorisi, antik güney Amerikalıların bu üç kavramı algılayış şekli ve birbirleri ile olan bağlantısı üzerine kurulu.

Güney Amerika yerlileri için dağlar kutsaldır. Ayrıca dağlar bir su kaynağıdır. Reinhard bu düşünceden yola çıkarak Peru ve çevre kültürleri incelediğinde benzer motiflere karşılaştı. Örneğin, Peru’da deniz kabuğu su aramak için kullanılan bir semboldür, zikzak motifler şimşeği temsil eder, akbaba figürü Latin Amerika’da genelde dağ tanrılarının mesajcısıdır ve örümcek ise yağmur işaretidir.

Belki de yükseklere uzayıp giden çizgiler tanrı dağlara bir çağrıydı, su için düzenlenen törenlerin bir parçasıydı, her seferinde yeni bir çizgi çizmek gerekiyordu, dümdüz, kusursuz, tanrılara yaraşan…

Yüce And Dağları acıyıp, seslerini duymuş muydu acaba?

Nazca’nın sırrının üstündeki perde tam olarak kalkmış değil. Bu, belki bilim için kötü bir haber, ama hayalperestler için bir şans sayılabilir…

Derleyen: Sibel Çağlar

Kaynaklar:

Tarihin Büyük Sırları/ Paul Aron

www.focusdergisi.com.tr/arkeoloji/00221

Atlas Dergisi, Nisan – 1994

            

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu