Sina Akşin’in yayın yönetmenliǧini yaptıǧı “Türkiye Tarihi – Osmanlı Devletine Kadar Türkler” adlı kitabı okuyorum. Daha doǧrusu, kitaptan çok bir ansiklopedi. Orada Halil Berktay şöyle diyor: “Yeni Türk devletinin bu noktadaki problemi, Osmanlı’dan yeterince kopamamaktı. Bu, cumhuriyet ideolojisinin daha saf bir radikalizm olmasını önleyen bir yandı.”[1]
Bu ayrı bir tartışma. Ama ben şu noktaya gelmek istiyorum. Daha önce de bazı kitaplarımda deǧindiǧim bir konuyu genişletmek istiyorum.
İttihat ve Terakki’den kalan aydınlar, sonradan Cumhuriyet aydınları olmuştur. Yani Osmanlı’dan Cumhuriyet’e aynı mantıkla geçmişlerdir, Jön Türk kökenlidirler. Cumhuriyet aydınları Kadro’dan Yön’e hep İttihat Terakki kökenine dayanır, o da Jön Türklere. Bugünkü aydın tipinin kökeni işte bu nedenle Jön Türkler’dir.
Ben de, Cumhuriyet dönemi Türk aydınının, Osmanlı aydınından bir kopuş gerçekleştirmediǧini düşünüyorum. Osmanlı aydını, memurdu ve “Devlet nasıl kurtulur?” sorununa kafa yoruyordu. Tek amacı, devleti kurtarmaktı. Cumhuriyet aydını da, Osmanlı aydınının bu tarihsel misyonunu devraldı ve devletçi oldu. Yine “devleti kurtarmaktan” başka bir şey düşünmüyor. Oysa ‘Batı’da entelijansiya hareketi, devletçi deǧil, tam tersine toplumcu sivil bir yapıda şekillendi. Yani devleti kurtarmaktan ziyade, halkın sorunlarını çözmeye ve devletten baǧımsız olarak bilim üretmeye yöneldi. Fransız ansiklopedist hareketi de bu temelde şekillendi.
Cumhuriyet deǧerlerine baǧlı olduǧunu açıklayan Kemalist deǧerleri savunan aydın tipi de, Osmanlı aydını gibi bir misyonu sürdürmektedir. Örneǧin Emre Kongar’dan İlber Ortaylı’ya bu böyledir. Bu “aydın” tipi, devletçidir ve “Devlet nasıl kurtulur?” sorununa kafa yormaktadır 2017 yılında. Toplumla ilgili, toplumun nasıl kurtulacaǧı nasıl gelişeceǧi, haklarını nasıl elde edeceǧi konularında düşünce üretmezler. Yani aydınlar devletten, resmi ideolojiden hâlâ kopamadılar. Bence onların temel sorunu budur. Oysa gerçek bir aydın, devletin çıkarlarını deǧil, toplumun çıkarlarını temel almalı, bu yönde düşünce üretmelidir. “Devleti kurtarınca” aynı zamanda toplumu kurtarmış olmuyorsunuz.
***
Daha önce bir yazımda yer verdiǧim aşaǧıdaki alıntıyı yapmak istiyorum:
Örneğin Tarihçi İlber Ortaylı, bir gazete ile olan söyleşisinde şöyle diyor:
“- Buradan bir çıkış yok mudur? Bizim övüneceğimiz bir halimiz yok mu? Ortaylı: Vardır işte, her şeye rağmen devlet kurmuşuz. Devlet var, devlete itaat var. Şimdi bu yeni gelenler onu yıkmaya çalışıyorlar, bu çok çok tehlikeli.”[2]
Bir bilim insanı, ölçü olarak “devlete itaati” değil, toplumsal hak ve özgürlükleri alır, almalıdır. Devletlerden geriye güzel bir iz kalmaz. Kalan iz, istilalar, savaşlar, katliamlar ve baskılardır. Gerçek bir bilim insanı ve aydın, bilim üretmekle, uygarlığın yarattığı tarihsel, kültürel ve sanatsal ürünlerle ővünür ya da övünmelidir. Devleti deǧil, toplumu kurtarmaya odaklanmalıdır. Ortaylı’nın gőrüşleriyle, karşı olduğu AKP’lilerin gőrüşleri arasında bu konuda zerre kadar fark yoktur.
Tarihte bütün devrimler, altüst oluşlar “devlete itaatsizlik” ile başlamıştır. Örneğin Fransız devrimi, devlete karşı itaatsizlik içeren aşaǧıdan yukarıya bir şiddet hareketidir ve dünyayı değiştirmiştir. Demek ki, bir aydın devlete itaati değil de, demokratik sivil itaatsizliği őnermeli, desteklemelidir. Çünkü hak ve özgürlükler verilmez, alınır. Nasıl alınır, direniş yöntemleri ve sivil itaatsizlik ile. “Aydınların” devlete itaat ile övünmesi, kendi odak ve itaat noktalarının devlet aygıtı oluşundan kaynaklıdır. Bunun nedenlerinden birisi de, Türklerde devletin her zaman kutsal bir kavram gibi ele alınmasıdır.
Oysa toplumsal çıkarları ve ezilenlerin hak ve özgürlüklerini temel almayan elitist bir kişi, gerçek bir aydın olamaz; olsa olsa Gramsci’nin sözünü ettiği organik bir aydın olur.
Yine Emre Kongar, “Bir devlet nasıl çökertilir?”[3] başlıklı yazısında aynı zamanda yine devlet sorununa kafa yoruyor. Oysa ‘Bir toplum nasıl çökertilir’ sorusunun yanıtını arasaydı, bence daha yararlı bir iş yapmış olurdu diye düşünüyorum. Örnekleri çoǧaltmak mümkün, ama gerekmez.
Sonuç olarak gelmek istediǧim nokta, Cumhuriyet aydınının, Osmanlı aydınından tarihsel bir kopuş gerçekleştirememiş olması gerçeǧidir. Ve Osmanlı aydınının tarihsel misyonu, bugün de devam etmektedir: “Devlet nasıl kurtulur?”. Bu sorunsal hâlâ Türk aydınını meşgul etmektedir, 200 yıldır olduǧu gibi. Cumhuriyete bir de bu açıdan bakmak yararlı olacaktır bence.
Erol Anar
28 Ekim 2016
Paraná
Dünyalılar
[1] Ayla Ödekan, Halil Berktay, Ümit Hassan (2002) “Türkiye Tarihi 1 – Osmanlı Devletine Kadar Türkler”, Cem Yayınevi, İstanbul, s. 55.
[2] http://www.sozcu.com.tr/2015/gundem/turkiyeli-diye-bir-sey-olmaz-turk-turktur-808575/
[3] http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/484784/Bir_devlet_nasil_cokertilir_.html