Osmanlılarda devlet, madenleri şahıslara ihale ederek işletirdi. Maden havzasındaki köyler, vergi muafiyeti karşılığında ücretle bu madenlerde çalıştırılır; hatta maden işçiliği babadan oğula geçerdi.
Şer’î hukuka göre, madenler sahipsiz arazide ise bulanın; hazine arazisinde bulunmuşsa devletin; vakıf arazisinde bulunmuşsa vakfın; mülk arazide bulunmuşsa arazi sahibinindir. Mülk veya sahipsiz arazide maden bulanlar, altın, gümüş, bakır, demir gibi madenlerden beytülmale 1/5 vergi öderler. Petrol ve zift ile çekilme ve dövülmeyi kabul etmeyen elmas, kireç, tuz gibi madenlerde devlet maslahata göre vergi alabilir. Maden ve memleha (tuzla) gelirleri, Osmanlı hazinesinin mühim bir kaynağı idi.
Babadan oğula geçen madencilik
Madenler sahibine fevkalâde bir güç teminine müsait olduğundan; bu da dirlik ve düzeni tehdit edebileceğinden, Mâlikî hukukçuları, hükümdara maslahata göre maden vergisinin nisbetini arttırmak, hatta tamamına el koymak ve uygun gördüğü şekilde harcamak hususunda geniş salâhiyet tanımıştır. 1869 tarihli Osmanlı Maden Nizamnamesi, hususi topraklarda bile sahibinin rızası olmaksızın maden arayıp çıkarmaya izin vermekle Mâlikî görüşüne meyletmiştir.
Osmanlılarda devlet, kendine ait madenleri nadiren bizzat, ekseriya iltizama çıkararak, yani şahıslara ihale ederek işletirdi. Maden havzasındaki köyler, vergi muafiyeti karşılığında ücretle bu madenlerde çalıştırılır; hatta maden işçiliği babadan oğula geçerdi. Mesela Balya halkı, gümüşlü kurşun madeninde çalışırdı. İşçi yetmeyince, Gönen’in bazı köyleri de Balya’ya bağlanmıştır. Fermanlarda, işçilerin haklarının korunmasına dair hükümler vardır. İşçiler 25 akçe yevmiye alır. Bugünün parası ile 60 liradır; ama o zaman paranın alım gücü daha yüksektir.
Son zamanlarda resmî veya hususî madenleri çıkarabilmek için izin almak gerekirdi. Devlet maden işletme imtiyazını (hakkını) hususi şahıslara verip; muayyen bir vergi almayı tercih etmiştir. İlk zamanlar stratejik madenlerin ihracı yasaklanır; çıkarılması da sadece Müslümanlara verilirdi. Bu sebeple Gümüşhane maden imtiyazını alabilmek için Torul ve Of civarında bazı Rumların, Müslüman göründüğü bilinmektedir. Yerli yatırımcı fazla olmadığı için, 1869’da ecnebilerin de maden imtiyazı almasının önü açılmıştır. Sermayeye sahip oldukları için, ekseri ecnebi şirketleri bu imtiyazları almıştır. Bu, madenciliği geliştirmiş; ama millî servetin aslan payını ecnebilerin yemesine yol açmıştır.
Osmanlılarda ilk zamanlar altın, gümüş, bakır, demir, tuz ve lületaşı madenleri vardı. Sonra çinko, krom, nikel, kurşun, manganez, boraks ve antimuan da bulundu. Maden ocaklarının ekserisi Rumeli’nde idi. Rumeli elden çıktıkça, yüzler Anadolu’dakilere döndü. Sanayi inkılâbı, hammadde talebini artırınca, madenler de ehemmiyet kazandı. Ecnebi şirketler, Osmanlı ülkesinde hem maden çıkarmak, hem de yeni madenler bulmak hususunda ilerleme kaydetti. Maden üretimi böylece birkaç katına çıktı. Ereğli kömür havzası en önde gelen madendi. Osmanlı donanması kömürün başlıca alıcısıydı. İmtiyaz verilirken, bu husus şartnameye konurdu. Rivayete göre Sultan II. Mahmud zamanında donanma askeri olan Ereğlili Uzun Mehmed, memleketinde ilk kömür madenini bulmuştur.
İyi kanun, kötü şartlar
1869 kanunu, maden ocaklarının teftişi, işçilerin çalışma şartları, sağlık ve tazminat hususunda hükümler getirmiştir. Her şehirde bunun için bir maden mühendisi; her ocakta da doktor ve ilaç bulundurma mecburiyeti vardır. En enteresan mevzuat, Ereğli kömür madenine dair 1867 tarihli Dilâver Paşa Nizamnamesi’dir. Modern bir telakkiyi aksettiren nizamnameye göre: Mesai, 24 saat dinlenmeden sonra 10 saattir. 2 saat içeride, 2 saat dışarıda çalışacaktır. İşçiler başka yerde izinsiz çalıştırılmayacaktır. Asgari ücret, yevmiye 10 kuruştur (bir altının onda biri). Üretim yapılmasa bile, bu ücretler hemen ödenecektir. Ocaklarda her dindeki işçiye ibadet izni ve imkânı verilecektir. Dinî günler tatildir. İşçilerin vardiya sırasında kalması ve istirahatı için koğuşlar yapılacaktır. İşçinin gıda ve diğer ihtiyaçlarını maden sahibi karşılayacaktır. Nizamname, Ereğli’nin 14 köyünden 13-50 yaş arası sağlam erkeklere, yılda 6 ay ücretle madende çalışma mükellefiyeti getirmiştir. Bunlar kazmacı, küfeci ve nakliyeci olmak üzere üç sınıfta çalışacaktır.
Bazı madenler, şehir halkının neredeyse tamamının geçim kaynağıdır. Ereğli, Karabük, Soma gibi yerler, maden sayesinde hayat bulmuştur. 1836’da 300 Müslüman, 270 Rum ve 173 Ermeni olmak üzere 743 hanenin yaşadığı Ergani’de, 700 kişi bakır madeninde çalışmaktadır. XX. asır başında Osmanlı ülkesinde üçte biri Zonguldak’ta çalışan 25 bin daimi maden işçisi; 30 bin de taş ocağı ve tuzla işçisi vardır. Mevzuat ileri olmakla beraber, bazı madenlerde çalışma şartları çok iptidaidir. 1908’de Ereğli’de ücretlerin zamanında ödenmemesi yüzünden başlayan grev, İttihatçı hükümetin asker sevkiyle kırılmıştır. 1920’de Balya’da her sene ortalama 20 işçi ölmektedir. Cihan Harbi’ne kadar, ücretlerle fiyatlar paralel artmış; sonra pahalılık sebebiyle, ücretler düşük kalmıştır. Cumhuriyetten sonra, madenlerin çoğu devletleştirilmiştir.
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci