Canan Hocam’la yemeğe çıkmıştım 2002 sonbaharında. Yemeğin konsepti okulumuzun Tübitak’a sunacağı projenin ön başvurusu idi aslında. Nasıl olduysa, konu hiç tanımadığım daha önce adlarını dahi duymadığım, hocamdan başka birinden duysam muhtemelen aklıma çiklet markası getirecek kadar muamma iki insana geldi bir ara. Tarantino ve Tati anektoduna.
Tarantinonun sinema sektörüne yeni girdiği yıllar. Malum tırmalıyor, tırmalarken de sektörün ağır abilerinin dikkatini çekiyor haliyle ve bu abilerden biri olan Tati Tarantino’yu bir yerde görüyor, fırsat bu fırsat ifadesini alıp façasını indireyim diyor. Derken yanına yaklaşıp soruyor:
Adınızın bir kaç yerde geçtiğini görüyorum, acaba sinemayla ilgili hangi üniversiteye gittiğinizi öğrenebilir miyim?
Tarantino, üniversiteye gitmediğini ama vizyona giren her filme gittiğini söylüyor.
İhtiyar bakıyor eleman sıkı ama vazgeçmiyor, peki söyler misin bir filmin iyi ya da olduğuna nasıl karar veriyorsun?
Tarantino, buna kendinin değil film bitene kadar onu o salonda tutan kudretin karar vereceğini söylüyor.
Tati: “Bak genç adam, o kudrete o kadar da inanma, iyi bir film insanlar sinema salonunu terk ettikten sonra başlar deyip çekip gidiyor.
Şimdi size bütün bunları niye anlattığımı merak ediyorsunuzdur.
Aslında anlatacağım meselenin ne Tarantino ne Tati ne de Canan Hocamla bir ilgisi yoktu. Yani vardı da direkt bir ilgisi yoktu. Dolaylı ilgisi de şuydu, iyi filmler. Yani bittikten sonra başlayan filmler.
ve Türkiye’de tecavüz edildikten sonra öldürülen İtalyan sanatçı Pippa BACCA’ ya adanmış bir filmden.
Filmin konusu gündelik hayatta nefsi müdafaayla geçiştirdiğimiz şeyler. Ötelediğimiz
ötelemekle de kalmayıp ötekileştirdiğimiz şeyler.
Sadece cinsel bir tercihten ibaret sandığımız translar.
İsim koyarken gösterdiğimiz özenin yarısını onları yetiştirirken göstermediğimiz çocuklar.
Figüranvari bir şekilde yaşamımızı dekore ettiğimiz hayvanlar.
Yeri gelince taparcasına aşık olduğumuz yeri gelince de aşkımızdan ağzını burnunu kırdığımız kadınlar.
KÖPEK’te bir aradalar. İyi bir filmi beyaz perdenin insafına bırakmayanlar, bizi bekliyor salonlar.
Murat KANDEMİR