Bugün artık hemen herkes bir şirkette çalıştığı için şirketi bir kavram olarak değil de hava, su gibi doğal bir gereklilik olarak görüyoruz. Bunun sonucunda şirketler, tıpkı kilise ve monarşinin eski dönemlerde yaptığı gibi onlar da heybetli yapılar ve inceden inceye düşünülmüş gösterilerle kendilerini yücelterek, yanılmazlık ve her şeye kadirlik taslamaya devam ediyorlar. Peki gerçekte şirketler neyi ifade ediyor?
Bu sorunun yanıtını verebilmek adına, şirket kültürünün gerçek doğasını tüm yönleriyle anlatan kitapları okuyarak bir liste oluşturduk. Ülkemizde yayınlanan kitaplarla sınırlı olan bu liste, şirket kültürünü eleştiren böyle bir liste daha önce dünyada da yayınlanmadığı için (en azından bizim gözlemlediğimiz kadarıyla) bu konuda ilk olma özelliği taşıyor.
Şirket kültürünü eleştiren en iyi 10 kitabı önem sırasına göre sondan başa doğru listeliyoruz:
10- Çalışmak Sağlığa Zararlıdır, Annie Thebaud-Mony
Risklerin alt işverene devri, başkasını tehlikeye atma, onura saldırı, fiziksel şiddet ve mesleki kanserler. Sadece gerçekleri anlatan naturalist bir başyapıt. Çalışma hayatı ölümü ve yaralanmaları gösteren anlam ve anlamsızlık açısından ağırdır; insan öldürme, darp ya yaralama denmez, kaza denir. İş kazası sözcüğü bir kaçınılmazlığı, bir kader oyunu melodisini yansıtır adeta. Ama unutulmamalı ki hiçbir kaza rastlantı değildir.
9- Küresel Çarkın Dışında Kalanlar, Kathrin Hartmann
Yoksulluk kendini sansasyonel bir kılıkta göstermediği zaman kimse dikkat etmiyor. Yoksulların yoksul olduğuna inanmamız için açlıktan şişmiş bir karınlarının olması gerekiyor. Fakat madalyonun diğer yüzü acı gerçeği gösteriyor: Zenginliğin olmadığı bir yoksulluk düşünülemez. Hartmann’a göre suçlu orta sınıflar. Zenginleri giderek zenginleştiren bir sistemi sorgulamak, varlıklardan daha fazla vergi alınmasını talep etmek yerine, seçkinler sınıfıyla dayanışma içine girmeyi yeğliyorlar; böylece kendi kurtuluşunu değil, sonunu hazırlıyorlar.
8- Beraber, Richard Sennett
Richard Sennett’tan her zamanki gibi bir başyapıt. Şirketlerin kabileci, yarışmacı ve benmerkezci dünyasına öyle neşterler atıyor ki, daha önce sorulmamış tüm soruları soruyor ve cevaplıyor. Montaigne’in şu sorusuyla son soruyu sorduğunda aslında tüm cevapları vermiş oluyor: Nasıl oluyor da kedimle oynarken onun benimle oynamadığını biliyorum?
7- Maddesiz, Andre Gorz
Ele avuca sığmaz güçleriyle paranın nasıl yeni biçimlerde her yere yayıldığını, yeni ittifaklara girdiğini, insanı nasıl kendi süreçlerine esir kıldığını anlatıyor ama insanın hayatına nasıl sahip çıkması gerektiğini de söylüyor. Şirket yönetir gibi kendi hayatını yöneten insanın kendimiz olduğunu anlayınca şaşırıyoruz. ABD nüfusunun %55’inin satıcı, garson, ev temizlikçisi, bahçıvan ve park bekçisi olduğunu öğrendiğimizde ise söyleyecek bir şey bulamıyoruz. Piyasalaşmanın sınırlarını tanıyoruz; sperm pazarından taşıyıcı annelik pazarına, embriyon pazarından yasadışı organ pazarına kapitalizmin sınırlarına yolculuk ediyoruz.
6- Sermaye ve Dil, Christian Marazzi
Finans piyasasının dilbilimsel kurallar tarafından belirlendiğini ve bunlar üzerinden işlediğini söyleyen çarpıcı bir kitap. Kurgusal değerler ve saf spekülasyonlarla oluşan bir piyasa ekonomisi. Dilsel becerileri olanların ekonomiyi yönettiği bir dünya. Finansın düzgün işleyebilmesi için taklitçi bir mantığa, bireysel yatırımcıların bilgi açığına dayanan bir tür sürü psikolojisine ihtiyaç duyduğunu söyleyen müthiş bir kitap. Anafikri oldukça basit: Ekonominin gerçekleri onlardan bahsedilerek yaratılır.
5- Büyüsü Bozulmuş Dünyayı Büyülemek, George Ritzer
Tüketim araçlarını elinde bulunduran şirketlerin, sonsuz bir tüketimi körükleyebilmek için, dünyayı eğlenceli kılarak nasıl yeniden büyülediklerini anlatan önemli bir araştırma. Mağazalardan yolcu gemilerine, kumarhanelerden spor merkezlerine Thorstein Veblen’in yüz yıl önce söylediği şu sözü ispata girişen ama sonunda başaran bir kitap: Saygı ancak kanıtlanırsa elde edilir.
4- Zanaatkar, Richard Sennett
Richard Sennett’ın belki de en önemli yapıtı. Atom bombasını bulan Oppenheimer’ın nasıl kötü bir bilim insanı ama iyi bir yönetici olduğunu, Stradivaryus’un nerede hata yaptığını, Mary Shelley’nin Frankenstein’ı gibi nasıl sezgisel sıçramalar yaparak yaşadığımızı ilk kez öğreniyoruz. Antikçağ duvar ustalarından Rönesans sarraflarına bir işin en iyi hangi organizasyonla yapılması gerektiğini, etik değerler ve maddi emeği göz önünde tutarak, yine ilk kez Sennett’tan öğreniyoruz.
3- İsyan Pazarlanıyor, Joseph Heath-Andrew Potter
Ücretler düşer, ekmek fiyatları artarken neden suçlayacak kimse bulamayız? Acaba piyasa her şeye doğa yasası sistemi görüntüsü mü veriyor? Ölümden sonra cenneti vaat eden dinin tersine, reklam hemen bir sonraki köşe başında cenneti nasıl vaat ediyor? İnsanların altın yaldızlı bir mağarada kendi köleliklerini sevmeyi öğrendikleri doğru mu? Madem ki daha zenginiz, daha az çalışmamız gerekmez mi? İşte tüm bu soruların yanıtlarını, isyanı ve devrimi bile pazarlayarak satmaya çalışan şirket kültürünün tüm hilelerini bu kitapta bulabilirsiniz.
2- İşletme Hastalığına Tutulmuş Toplum, Vincent de Gaulejac
Dünya “İşletme Hastalığı”na yakalanmış durumda. Liyakata göre yükselmeye bağlı post kavgasından “herkes başının çaresine baksın” modeline şirket kültürünün tüm göstergeleri mercek altına yatırılıyor. Muhasebe ve finansın insani ve toplumsal değerleri nasıl yendiğini öğreniyoruz. Müşteri, ödeyecek parası varsa velinimet oluyor. Şirketler şeffaflık adı altında tüm bilgileri yayınlarken, onların gerçek doğasını deşifre etme yeteneğine sahip insan sayısı giderek azalıyor. Şirketin amaç olarak pragmatizmi, yöntem olarak ampirizmi, araç olaraksa retoriği öne çıkararak kendini meşrulaştırma süreçlerini ayrıntılarıyla bu kitapta bulabilirsiniz.
1- Şirket, Joel Bakan
Kar ve güç peşinde koşan patalojik bir kurum. Denetim altında tutulması gereken ve psikopat davranışlar sergileyen bir kurum. 18.yüzyılın Exchange Alley’ında, düzmece şirketlerin hisse senetlerini satacak saf yatırımcılar arayanlardan bugüne değişen bir şey yok. Sınırlı bir zarar riskiyle sınırsız kazanç fırsatı; aman da ne güzel! Şirketlerle psikopatların ortak özellikleri. Gerçekte hissedarları dışında hiç kimseye karşı sorumluluk duymayan şirketler nasıl oluyor da dünyayı şekillendiriyor? Yoksa şeytanın maskesi mi düşüyor? Tek kelimeyle başyapıt.
Irrasyonel