Süfrajetler, 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında özellikle İngiltere’de çalışmalar yapmış bir kadın hakları grubu. Oy hakkı başta olmak üzere kadınların sosyal haklarının elde edilmesi ve iyileştirilmesi için mücadele ettiler. Bu bakımdan ilk modern feministler olarak gösterilebilirler.
Süfrajetler Birleşik Krallık’da bulaşıcı hastalıklar yasası olan Contagious Diseases Acts’ın karşıtlarından meydana gelmişti. 1903 Yılında Emmeline Pankhurst Birleşik Krallık’da radikal kadın hareketi olan, ilerleyen yıllarda ise protestolar ve açlık grevleriyle dikkat çeken Kadınların Sosyal ve Politik Birliği’ni (Women’s Social and Political Union/ WSPU) kurmuştu. Kızı Christabel Pankhurst Birleşik Krallık’da kadınların seçme ve seçilme hakkı için savaşan önder süfrajetlerden biri oldu sonra.
Süfrajetler açıkça kamu alanında sigara kullanarak bir tabuyu yıkmaya çalışırlar. Çünkü o dönemde kamu alanında sigara kullanmak, sadece erkeklere verilen bir imtiyazdı ve kadınlara bu isteklerinin haksız olduğu kabul ettirilmeye çalışılıyordu. 1910 yılında amacı kadın haklarının genişletilmesi olan yasa tasarısının düşmesinden sonra vitrinler taşa tutulmuş, yangın çıkarılmış, kamusal binalara (bunlar arasında İngiltere’nin en önemli manastırı olan Westminster Abbey de bulunmaktaydı) bombalı saldırılar düzenlenmişti.
1900- 1914 arasında bine yakın süfrajet hapse atıldı.
İngiliz hükümeti onlara kamu düzenini bozan alelade serseriler muamelesi yapıp politik hükümlü statüsü vermeyince açlık grevine başladılar. Süfrajetler açlık grevi eylemlerinde son derece kararlıydılar. Hükümet 1909 yılında zorla besleme uygulaması başlattı.
1913 yılında Emily Davison adlı bir eylemci kadınlara yönelik baskıyı protesto etmek için kral Geroge’un izlediği bir at yarışında kendini atların önüne attı ve yaşamını yitirdi.
Görüntüleri buradan izleyebilirsiniz.
Aynı yıl tarihte ilk kez bir kadın örgütü tarafından fiziksel şiddete karşı koruma birimi kuruldu. Adı “The Bodyguard” olan bu birim kadınları sadece polisin şiddetine karşı değil genel anlamda erkek şiddetine karşı da koruyordu. Bu iş için hem güçlü kuvvetli “badigard” kadınlar istihdam ediliyor hem de diğer kadınlara bir Japon öz-savunma sporu olan Jiu-Jitsu eğitimi veriliyordu.
“Süfrajet komandoları” kadınlara yönelik şiddet ve baskıya yanıt olarak evlere ya da iş yerlerine baskın düzenliyor, yakaladıkları erkekleri at kamçısıyla dövüyorlardı. Süfrajetler bu konuda o kadar başarılı oldular ki gazeteler polislerin bile kadınlardan dayak yediğini yazmaya başladı.
Alice Paul ve Lucy Burns Amerika Birleşik Devletleri’nde “Kral Wilson” unvanı verilen Amerika başkanı Woodrow Wilson’a karşı bir dizi protesto hareketi yürüttü. 1916 Haziran ayında Alice Paul tarafından kurulan Ulusal Kadınlar Partisi’nin (National Woman’s Party/NWP) birçok üyesi 1917 -1919 yılları arasında tutuklandı.
Süfrajetler büyük oranda orta ve üst sınıftan gelen kadınlardı. 1. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla süfrajet hareketi geriye çekildi, eylemlerin çoğu son buldu. İngiltere’de kadınların oy hakkına kavuşması ise ancak savaştan çok sonra, 1928 yılında mümkün oldu.
Bizde ise 1924 anayasası yapılırken, meclisteki solcu/devrimci kanat kadınlara seçme hakkının verilmesi için bir girişimde bulunmuş olsa da yıllar sonra kadınlar seçme ve seçilme hakkına 1934′ de “tek parti” iktidarı döneminde kavuştu. Belkıs Konan ” Türk Kadınının Siyasi Hakları Kazanma Süreci” yazısı o dönem yaşananlara ışık tutuyor;
“…Türk kadınlarına siyasî haklar tanınması konusu ilk defa 1923 yılında TBMM’de Milletvekili Seçimi Kanunu görüşülürken söz edilmiştir. Kanun tasarısına göre, her yirmi bin “erkek nüfusa” bir milletvekili seçilecektir. İşte bu nüfusa kadınlar da dahil edilsin mi, edilmesin mi tartışması yapılmıştı. 1924 Anayasası hazırlanırken (13. Toplantıda) kadına seçme ve seçilme hakkı verilmeyeceği tartışmaya neden oldu. Meclis’ de 18 yaşını bitiren her Türk’ün milletvekili seçimlerine katılabileceği cümlesi tepkilere yol açmıştı. Celal Nuri bey bu yasaya göre her Türk deyiminden sadece erkeklerin anlaşılması gerektiğini söylemesi üzerine Recep Bey “Kadınlar Türk değil mi beyefendi?” sorusunu sorar, Celal Nuri Bey: — Türk’tür. Yanıtını verince Recep Bey: — Mademki Türk dediniz, maddenin şümulü içinde Türk kadını da vardır! der. Bu arada Urfa Milletvekili Yahya Kemal Bey bir önerge vererek maddenin “30 yaşını bitiren kadın ve erkek her Türk, milletvekili seçilmek salahiyetine sahiptir. Şeklinde açıklanmasının istiyorum.” der. Önerge red ediliyor ve red ediliş alkışlarla karşılanması üzerine Recep Bey “ Kadına hak vermediniz bari alkışlamayınız.” diye bağırır… “
Bugün baktığımızda “kurucu 1924 ruhu” aslında büyük oranda hocalara, mollalara dayanan, fazlasıyla “erkek” bir ruhtu ve 1924 ruhunun hakim olduğu meclis bu öneriyi kabul etmedi. Oysa Osmanlı’nın son dönemlerinde, kadınların hayatın her alanında kendilerinin de var olduklarını vurgulayan çalışmalar yaptıklarını biliyoruz. Bu çalışmalar kadınların bir takım hakları mücadeleler sonucunda elde ettiklerini gösteriyor. Her şeye rağmen, 1 Kasım 2015 seçimlerinde TBMM’ye girebilen kadın vekil sayısı sadece 82. Toplam sandalye sayısının 550 olduğu bir mecliste üstelik. Bu durumda, 1924 “erkek” ruhunun meclisteki yerinden pek de bir şey kaybetmemiş olduğunu söylemek yanlış olmaz sanırım.
Ciran Derya
Kaynaklar:
Türk Kadınının Siyasi Hakları Kazanma Süreci( The Process Where Turkish Women Earned Political Rights), Belkıs Konan
http://www.atlasobscura.com/articles/suffrajitsu
http://deligaffar.com /2015/09/14/polis-doven-kadinlar/
http://wikisosyalizm.org/S%C3%BCfrajet
https://tr.wikipedia.org/wiki/S%C3%BCfrajet
http://bianet.org/kadin/saglik/56511-sosyalist-kadinlar-ve-bagimsiz-kadin-hareketi
https://www.facebook.com/tarihdergi