Fonda İstanbul sokakları şarkısı, istikamet 1900’lü yıllar…
Bel vermiş damlarıyla yorgun evler, bu evlerin gölgesinde oynayan çocuklar, sokaktan tıngır mıngır geçen at arabaları, köşe başlarını tutan seyyar satıcılar…
Tenha bir hayat hâkim şehre. Ta ki Birinci Dünya Savaşı (1914–1918) patlayana kadar. Şehirler eksilir savaş sonrası. Nüfus giderek azalır. Eli silah tutan erkekler cepheye koşunca, kadınlara yeni görevler düşer. Fabrikada işçi, tarlada ırgat, hastanede hemşire, okulda öğretmen olurlar.
O zamanlar Mutluluk Kapısı (Dersaadet) denilen İstanbul’un sokakları çöpten geçilmez olunca iş başa düşer ve kadınlar çalı süpürgelerine sarılır. Bundan böyle, Şehremaneti denilen belediye bünyesinde çöpçü olarak çalışacaklardır.
Klasik dönemde şehrin temizlik problemini devlet ve halk el ele çözerken 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra kurulan Şehremaneti sayesinde temizlik işleri daha profesyonelce yapılır.
Belediye bünyesinde kurulan temizlik müdürlükleri, alınan görevliler, temin edilen alet edevat, çöp arabalarıyla beraber sıhhî temizlik tüm sokaklara nüfuz eder. 1868 yılında ilk kez çöp arabaları yaptırılır.
İstanbul’un cadde ve sokak aralarında dolaşan ‘arazöz’ denilen tahta el arabalı çöpçüler, düşük ücretler karşılığında evlerden çöplerini toplar. Çöpü fazla biriken ev kadınları, bahşişle birlikte çöplerini belediyede kadrolu olan, resmî kasketli, kahverengi elbiseli bu temizlik görevlisine verir.
Fakat bu tablo zamanla değişir. Birinci Dünya Savaşı’nın çıktığı yıllarda devletin temizlik personelini silahaltına alması, teşkilatın kullandığı alet ve edevata el koyması ciddi masraflarla oluşturulan temizlik biriminin yok olmasına yol açar. Olağanüstü şartların yaşandığı bu dönemde İstanbul’daki temizlik faaliyetleri de kadınlara kalır.
Dersaadet’in peçeli kadınları, alışılmış imajın bir adım ötesine geçer böylelikle. Bu durum o dönemin tartışma konuları arasına girer.
Romancı ve gazeteci Hüseyin Rahmi Gürpınar, ‘Kadın Meselesi’ makalesinde “Kadınlarımız nazik yaradılışı ile hiç uygun düşmeyen süfli ve ağır hizmetlere kadar girişti. Sokaklarda kadın çöpçüler görüyoruz. Yarın öbür gün yeldirmeli lostracılara, başörtülü hamallara, küfecilere rastlarsak garipsenmez. Muhabirlik isteği ile matbaalara başvuran kadınlara rastladım. Evet, şimdi kadın geçim sahnesinde erkekle omuz omuza yürümek zorunda kaldı.” diyerek kadının iş hayatında yer edinme çabasını dile getirir.
Hatta ‘Kadın Erkekleşince’ adlı bir tiyatro oyunu yazar, eserde kadının yeri gelince erkeklere ait işleri yapabileceği fakat cinsinin sınırını şaşıracak kadar ileriye varmaması gerektiğini vurgular.
SOKAKLARDAKİ GRİ, SESSİZ FİGÜRLER…
Osmanlı’nın New York Konsolosluğu’nda sekreterlik yapan Demetra Vaka da çöpçü kadınları ‘gri, sessiz figürler’ şeklinde tanımlar. İstanbul’un Peçesiz Kadınları adlı kitabında onlara şöyle yer verir: “İstanbul’daki değişimleri yavan ve sıradan kılan bir manzara ile karşılaştım. Yüzleri peçesiz, gri pantolonlar giyinmiş Türk kadınları, sokakları süpürüyorlardı.
Sonradan öğrendiğime göre bunlar Osmanlı başkentinin tek temizlik görevlileriydi ve bu zorlu işle uğraştıkları sırada onları dikkatle izleme zahmetine katlanan biri, çoğunun genç ve güzel yüzlü olduğunu görebilirdi. İçlerinden birine gülümsediğimde bana tatlı, cüretkâr ve kadınsı bir zarafet dolu bir gülümsemeyle karşılık verdi.
Bu kadın çöpçülerin dokunaklı görüntüsü bendeki etkisini hiç yitirmedi. Kadınların bu işi yapmasına içerlediğimden değil, zira çalışmak hayattaki en soylu şeydir ve tüm bir şehrin daha temiz daha sağlıklı hale gelmesini sağlayan faydalı bir iş de iki katı değerlidir.
Durmaksızın yerleri süpüren, pervasız trafikten sıyrılmak için sürekli manevralar yapmak zorunda kalan bu sessiz, gri figürlerin görüntüsünde bana asıl acı veren şey, bunların Osmanlı debdebesinin hüküm sürdüğü günlerde satın alınan, üzerlerine titrenen ve gözlerden ırak tutulan kadınlar olduğunu düşünmekti.
O zamanlar bu kadınlar fetihçi bir soyun haz kaynağıydı. Şimdi ise yenilgiye uğramış ve aciz duruma düşmüş olan o fetihçiler, kadınların 500 yıldan uzun süre boyunca peçesiz yürümelerini yasakladıkları bu sokakları temizlemelerine izin veriyorlardı…”
Evet, Birinci Dünya Savaşı’nın getirdiği şartlar doğrultusunda Dersaadet sokaklarına kadın eli değer ve temizlik işlerinde yeni bir dönem başlar. Evlerini, konaklarını, bahçelerini her gün temizleyen hanımlar artık kadın çöpçü sıfatıyla memur olarak karşımıza çıkar.
Kaynaklarda ilk kadın çöpçünün Elif Yazgan olduğu belirtilse de bu ismin doğruluğundan şüphe edilir. Zira o dönemde birçok kadın çöpçü işe alınmıştır, kadınların istihdam edilmesiyle de şehrin temizliği konusunda başarıya ulaşılmıştır.
“İFFETLİ KADIN TUVALETÇİ ARANIYOR!”
Kadınların toplumsal hayattaki temizlik serencamı çöpçülükle kalmaz elbette. 1912’de İstanbul Şehremini (belediye başkanı) olan Cemil Topuzlu Paşa ile mimar Mösyö Alfred Michel arasında İstanbul’da inşa edilecek otuz umumi tuvalete ilişkin bir anlaşma imzalanır.
Anlaşmaya göre, bu tuvaletlerde, hasta ve sakat olmayan, iffetli, namuslu kadın hizmetçiler ile erkek hademeler çalışacaktır. Bu kişiler iffete ve temizliğe aykırı davrandığı takdirde görevlerine son verilecektir.
Ve zaman kırıldı, Tanzifat-ı İstanbul adlı kitaptan mancınıkla fırlatıldık. Yolculuk bitti, siyah beyaz ekranda bir seyirdi bu.
Hemra Köse
Dünyalılar – www.dunyalilar.org