Tarih

Tüm Çağların “Ötekisi” KADIN!

Binlerce yıldır dinler, ırklar, diller ve sistemler doğrudan ya da dolaylı olarak kendini güçlü kılmak için mutlaka bir şeyleri ötekileştirmiş. Kadın ise uygarlığı şekillendiren “insanın” bir paydaşı olarak değil de daha çok erkeğin ötekileştirdiğine dönüşmüş. Arkeolojik veriler kadının yaklaşık 35 binyıl öncesinden betimlendiğini gösterir. Bu betimler iki ya da üç boyutludur ve bereketle ya da doğumla ilişkili olduğu düşünülür. Yani henüz tarımsal bir faaliyet başlamadan binyıllar öncesinde insanın bereketin soyut anlamını kadın bedeninde görmesi önemlidir çünkü bu dönemlere ilişkin erkek betimi neredeyse yok denecek düzeydedir. Her ne kadar bu dönem için sosyo-ekonomik veriler maddesel olarak elimize ulaşamasa da, bu figürinler insanoğlunun imgelem dünyasında kadının önemli bir yere sahip olduğunu gösteriyor denebilir. Ama bu önemin ne olduğu ise hala ucu açık bir soru…

Neolitik; yaklaşık olarak günümüzden 11 binyıl önce “doğanın dayattığı”üretim ilişkilerinin değişmesi ya da “insanın köleleşmesi” olarak da düşünebiliriz, Hitlerin dediği gibi “çalışmak özgürleştirir” ise neolitik ile başlayan yeni süreç insanı toprağa ve çalışmaya bağımlı hale getirmiş. Neolitik dönem insana yeni bir dönem aralarken kadın ve erkeğe nasıl bir görev dağılımını yaptığını bilmek zor olsa da eldeki küçük bilgilerle tahminlerde bulunmak zor değil.Bu dönemin başlangıcı, kadını daha öncekiler gibi doğurmaya hazır şişman bir kadın olarak betimlerken, farklılaşan ise kadının bereket ile olan bağının soyutlaştırılarak tanrısal bir imgeye dönüşmesi yani “Ana Tanrıça” olması. Erkek kadının soyut gücünü bir yandan kutsallaştırırken bir yandan fiziki yada işlevsel olarak güçsüzleştiriyor. Bunu arkeolojik olarak tespit etmek oldukça zor olmasına rağmen yazılı çağlara geldiğimizde kadının rolünün hiçte iç acıcı olmadığı görülür. Hitit Dönemi ve daha öncesine ait yazılı belgeler, kadının zamanla eve bağlı,alınıp satılabilir bir meta konumuna getirildiğini gösterir. Neolitik Dönemden Hitit Dönemine kadar uygarlık sürecinde kadına biçilen rol; uygarlığı şekillendiren insanın bir parçası değil erkeğin yardımcısı, hizmetçisi ya da kölesi olarak biçimlenmesi ile olmuş. Hititlerden günümüze yaklaşık 4 binyıl geçmesine rağmen değişen çok bir şeyin olmadığını Nazım Hikmet “…ve kadınlar, bizim kadınlarımız… hiç yaşamamış gibi ölen, soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen”  dizeleri ile anlatır.

Antik çağlar boyunca kadının yaşamdaki rolü, erkek tarafından çizilmiş sınırlar içinde şekillenir. Evinden kolay kolay çıkamayan, sosyal ve siyasal etkinliklere katılamayan, stadyuma bile girmesi yasaklanan kadın, semavi dinler ile çok daha fazla baskı altına alınır. Bazı dönemlerde elbette aristokrat ya yönetici ailelere mensup kadınlar tarih sahnesine çıkar.  Ve elbette resmi erkek tarihi kadının tarihteki yerini bu değerli kadınlar üzerinden anlatır. Yani toplumsal yaşamı biçimlendiren erkekler, tarihi de yazarken, kadınlar üzerinden değil de tekil bir seçkin üzerinden anlatmaya çalışır.

Görünen o ki çağlar geçmiş ama kadının yazgısı değişmemiş: ezilmiş, küçümsenmiş, ötekileştirilmiş. Ancak gözden kaçmaması gereken şu ki; bir toplum daima kadınıyla güçlü olmuş, kadın ne kadar arkada bırakılmışsa  toplumsal gelişme o ölçüde geri kalmıştır. Tarihsel olarak kadın olgusunun dahil edilmediği her sosyal, siyasal, kültürel açılım eksik kaldığı gibi, kadın emeğini kapsamayan bir ekonomik kalkınma da hedefine ulaşamamıştır.

Antikçağın Ötekisi Kadın/Aktüel Arkeoloji

www.dunyalilar.org

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu