Aydınlanma Düşüncesi Üzerine
Taner Beyter
Bölüm 2
“Dimidium facti qui coepit habet: Sapere aude”
“Kendi aklınla düşünmeye cesaret et”
Horatius.
Bu dönemde, Fransız aydınlanmasının filozof tipine en uygun örneklerden bir diğeri ise Diderot‘tu. O da örgütlü tüm dinlere savaş açmıştır ve tabii bir din önerir; bu tabii (doğal) din, örgütlü teist din gibi akıl ile çelişmediği için seçilmeye değerdir Diderot için. Naturalist eğilimlerin açıkça görüldüğü ortadadır. Bunun yanı sıra, Diderot çok açık bir ilkeden söz eder: “En yüksek ilke, akıl ilkesidir” der.
Bu ilkeyi dönemin bir diğer Fransız düşünürü olan D’Alembert’te de görürüz; “Felsefe, dünyanın çeşitli nesneleri üzerine aklın kullanılışıdır” (Oskar, 2010: 90). (Le Mettrie de aklın otoritesine kayıtsız baş eğilmesini öğütlüyordu.) Akla yüklenen bu anlam ve misyon, kendini gerçekleştirmek için konusu ve metodunu sahiplenmeliydi, ama bu anlam ve misyon dönemin bir çok düşünürü için dinlerin hamleleri ile sınırlandırılmış olarak duyumsanıyordu. İşte bu nedenden dolayı, bir çok düşünür için örgütlü dinler toplumun odağı olmaktan uzaklaştırılmalıydı. Örnek vermek gerekirse; İslam’daki fıtrat inancı gibi Hristiyanlıkta da bazı doğuştan gelme eğilim ve fikirler olumlanıyordu; oysa yeni bir toplum ve insan hedefleyen düşünürlerimiz için bu kabul edilemezdi. d’Alembert, Locke (evet Hristiyan Tanrı’sına inanan Locke!) ve Condillac’la birlikte doğuştan gelme fikirler olumsuzlanıyor ve “duyumculuk” etkin bir felsefi yöntem olarak egemen hale geliyordu.
Bu yüzden eğitim, oldukça önemli ve değerli görülmüş; bireylerin doğuştan edindikleri eşitsizlikleri ortadan kaldırmak için bir araç, yeni bir toplum yaratmak için tek yöntem ve ilerlemenin teminatı olarak ele alınmıştır. Ülkemizdeki Cumhuriyet’in mimarları da eğitimi Fransız Aydınlanmacılarından etkilenerek aynı pencereden görmüşlerdir; Köy Enstitüleri, yurtdışına yollanan öğrenciler, batı tipi okullar ve eski tip dini eğitim eksenli okulların kapanması … Yerinde ama çok eksik bir adımdı bu; çünkü tarih göstermiştir ki eğitim bir sorunu ancak ortadan kaldırır, ortadan kaldırmak sorunu çözmek demek değildir. Ortadan kalkan sorunun yerini bir başka sorun alır.
Her ne kadar; bazı çevreler, bilgi arttıkça ve bilim ilerledikçe, olumsuzlukların azalacağını hala savunuyorsa da, tarih bunu olumlamıyor. İşte tam bu noktada, Fransız Aydınlanması’nın en ilginç düşünürlerinden biri olan Rousseau devreye girer; ilerlemeciliğin, bilim ve medeniyetteki gelişmelerin, insanın özünde olumlu olan yapısını bozduğunu iddia eder. (Eğitim onun içinde önemlidir; bu bozulan özün tekrar inşa edilmesinin eğitim ile mümkün olduğunu ısrarla ifade der.) Ona göre, ilerledikçe iyi olan insan özü bozuluyor, ahlak çöküyor ve eşitsizlikler doğuyordu, ilerlemenin motor gücü yalın bir akıl olmamalıydı. Toplum ve devlet, bireyin otantisite (sahicilik) arayışının önünde bir engel ve benin kendi öz varlığı için yıkıcı bir özellik taşıyordu onun için.
Toplarsak, Fransız Aydınlanması, Locke’un felsefi ve epistemolojik argümanlarının, Voltaire ve Condorcet tarafından sahiplenilmesi ile vücut bulmuştur. (Çiğdem, 2015: 55) İlgilendikleri alanlar örgütlü din karşıtlığı ve sekülerizm, kamusal kaygılar ile eğitim konularıdır. Ayrıca ilerleme fikri ve pozitivizm eksenli bir içerik mevcuttur.
Kaynakça:
-Çiğdem, Ahmet (2015), Aydınlanma Düşüncesi, İletişim Yayıncılık, İstanbul.
-Ewald, Oskar (2010), Fransız Aydınlanması, Çev.Gürsel Aytaç, Doğu Batı Yayınevi Ankara.
-Outram, Dorinda (2007), Aydınlanma, Dost Kitabevi, Ankara.
-Weber, Alfred (2012), History of Philosophy, BiblioLife Reprodictipon Series.
Yazının devamı ve sonraki bölümler için linki ziyaret ediniz…
Dünyalılar (www.dunyalilar.org)