GenelTarih

Amerikan Hayranlığı ve Marshall Planı

Marshall Planı, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ilerlemekte olan sosyalist devrimlerin önüne geçebilmek için, çökmüş durumda olan Avrupa ekonomisini tekrar kalkındırmak amacı ile Avrupa ülkelerine ekonomik yardım için düzenlenen ve ABD’li General ve hükümet adamı George Catlett Marshall tarafından ortaya atılan yardım programının adıdır.

Marshall Planı 2 Nisan 1948′de Başkan Truman tarafından imzalanan bir yasayla kabul edildi. Bu plan 1 Nisan 1948′den 30 Haziran 1952′ye kadar olan 4 yıllık süre için öngörüldü. Bu tarihe kadar Avrupa ülkeleri ticaret dengelerini sağlayacak, iktisadi ve mali bağımsızlıklarını pekiştireceklerdi. Avrupa’nın önde gelen ülkelerinden İngiltere,Fransa ile Çekoslavakya ve SSCB (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği) bu öneriyi başta kabul ettiler, ancak sonradan vazgeçtiler. Buna bağlı olarak Çekoslavakya da aynı tavrı benimsedi. Sonraki görüşmelerde, Avusturya, Belçika, Danimarka, Hollanda, Norveç, İrlanda, İzlanda, Lüksemburg, Türkiye, Yunanistan, İsveç, İsviçre, Portekiz, İtalya’nın da katılımıyla toplam 16 Avrupa ülkesi plandan yararlandı. Bu ülkeler Temmuz 1947′de Paris’te Avrupa Ekonomik İşbirliği Konferansı’nda toplandılar ve 1948-1952 arası için Avrupa Kalkınma Programı (European Recovery Program) adıyla bir rapor hazırlayıp ABD’ye verdiler.

Böylece, Türkiye dahil, pek çok ülkeye yapılan bu yardımlarla, ABD bir ahtapot gibi bu sarmaya başladı. Planın yürütülmesi sorumluluğu, bu iş için oluşturulan iki kuruma verildi. Bunlar kredileri dağıtmakla görevli ABD kuruluşu (ECA) ile bunları paylaştıran Avrupa kuruluşu (OECE – Avrupa İktisadi İşbirliği Örgütü) idi.

Marshall Planı çerçevesinde Avrupa ülkelerine (%85′i karşılıksız %15 uzun vadeli olmak üzere) yaklaşık 10 Milyar Dolar tutarında ekonomik yardım yapıldı. ABD, bağışlanan ya da ödünç verilen bu bedelle birlikte Avrupa’ya büyük çapta mal sattı.

Bu plan özellikle 1950’li yıllarda tüm dünyayı etkisi altına almakta olan sosyalist hareketin önüne geçmek, ekonomik yardım adı altında ABD’ye bağımlı ülkeler oluşturmak adına devreye sokulmuştu.

Şefik Asan – Barış Kültürü adlı kitabında anlatıyor o günleri:

“Çocukluğumda hatırlıyorum. 1950’li yılların başında Türkiye’ye Amerikan buğdayı gönderilmeye başlanmıştı. Toprak Mahsülleri Ofisleri’nin depoları üçüncü kalite buğdaylarla dolu idi. Hükümet bu buğdayları ucuz fiyatla köylüye satıyordu. Biz Karadenizliler mısır ekmeği ile büyümüştük ve Amerika sayesinde siyah buğday ekmeği ile tanışmış oluyorduk.Amerikan yardımları öylesine bir koruyuculuk ve yardımseverlik propagandası ile iletiliyordu ki halka, görülmemiş bir Amerikan hayranlığı pompalanıyordu. Çok geçmeden Amerika, mali yardımların dışında askeri bir örgütlenmeye de öncülük ederek, Kanada ve kapitalist Avrupa ülkeleri ile birlikte NATO diye bildiğimiz Kuzey Atlantik İttifakı’nı kurdu. Bir süre sonra Türkiye’de kuzeyinden gelebilecek sosyalist akımları önlemek adına  balıklama bu teşkilatın içine atlayıverdi. Derken kısa zamanda ülkenin her yerine, Sovyetler’e karşı konumlandırılmış Amerikan üsleri kurulmaya başlandı.

 

Gençtik. Daha lise öğrencisi iken , Trabzon’da Boztepe’de karargah kuran Amerikan üssü askerleri, Coniler, kente indiklerinde kızlar onlara hayranlıkla bakar, biz delikanlılar ikinci sınıf erkek durumuna düşerek gururumuz  kırılır, kendi ülkemizde hor görülmenin acısını yaşardık. Benim gibi gençlerin Amerika’ya karşı duyduğu ilk tepki böyle başlamıştı.

 

Anımsadığım bir başka işgal, ülkenin her yanına yayılan ‘Amerikan Barış Gönüllüleri’ idi. Ne barışı? Neyin gönüllüsü? Kimi barıştıracaklardı? Genç, haki giysili bu adamlar aslında, sırtlarında safari çantaları ile köy köy dolaşıp ülkenin haritasını çıkarmakla görevli ABD casuslarıydı ve biz bunu o zamanlar bilmiyorduk.

 

Ve gene yazarın yorumu ile bitirelim yazımızı:

 

Sonuç olarak , İkinci Paylaşım Savaşı’nın  ardından İsmet Paşa iktidarının, bağımsız politika uygulamaktan vazgeçip, kapitalist-emperyalist cepheye doğru dümen kırması ve Demokrat Parti’nin bunu hızlandıran teslimiyetçi politikaları Türkiye’yi , adım adım bir Amerikan uydusu haline getirdi. Biz bunu yaşayarak görenlerdeniz.

 

Derleyen: Sibel Çağlar

Dünyalılar

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu